top of page
Ara
  • Uğur Hürcan

Yağmurumuzun Hikayesi

Demlenmişiz o gece. Hava boğucu, nem çok. Yağmur yağacak da sanki topraktaki hasata zarar verecek diye içine atar gibi. Buzlar erimesin diye hızlı içiyoruz. İçtikçe dökülmeye başlıyoruz. Sağ baştan say Mahmut, Tekin, Piç, Ben. Birbirimizi can kulağıyla dinliyoruz. Dinledikçe içiyoruz. İçtikçe dökülüyoruz. Sonbaharda ağaçtan bir yaprak düşer de arkasından hepsi gelir ya öyle dökülüyoruz birer birer. Üstümüze basıp geçmişler, ezilmişiz lakin güzel de kokuyoruz çok şükür.

Mahmut’un karın ağrısı var belli. Kıvranıyor geldiğimizden beri. Çok geçmedi başladı anlatmaya. Geçen yazın başında işe girmişti, bir fabrikada. Vardiyalı çalışıyor, sabah sekiz akşam beş, gece on iki sabah sekiz. Yüzünü gören cennetlik anlayacağınız. Fabrikada bir kız çalışmaya başlamış geçen ay. Dediğine göre ay yüzlü, deniz gözlü bir kız. Boğuldum dedi gözlerinde. Mahmut yüzme bilmezdi de kimse demedi bir şey. Severdi böyle betimleme yapsın. Şiir de yazmış kıza. Okudu masada, beğenmedim. ‘’Ver’’ dedim kıza,’’ bu şiiri okuyup da gelmezse gideceği yolları sikeyim. ‘’ Bağırmış olmalıyım, garsonla göz göze geldim. Sakin anlamında kafasını salladı. Mahcup oldum çocuğa ama oralı olmadım. Velhasıl kelam bizimki vermiş çoktan şiiri. Kız almış eline kağıdı bakmış. ‘’Okuma yazmam yok, benimle dalga mı geçiyorsun yüz vermedik diye!’’ diye çıkışmış. Piç tutamadı kendini güldü. Mahmut da gülmeye başladı, sinirleri bozulmuş çocuğun.

Uzun süre muhabbeti döndü deniz gözlü kızın. Çirkin espiriler de yapılmadı değil. Bir ara duruldu masa. Sigaralar yakıldı. Tekin çektiği dumanı burnundan yavaş yavaş bırakırken muhabbete girdi. Sevim evi terk etmiş. ‘’Yeşilçam filmlerindeki gibi ben babamın evine gidiyorum dedi çıktı evden.’’ dedi. Piç tutamadı kendini ‘’Sevim yengenin peder vefat etmemiş miydi Tekin?’’ dedi. Tekin parmağındaki yüzüğü gösterdi, ‘’İzini çıkartırım alnında bak.’’ Dedi. Ciddileşti Piç. Bizim çocuklarla her toplanmamızda böyle olurdu, gece sonunda ya Piç küser giderdi ya da uzunca süre soğuk takılırdı bize. ‘’ Yeri değil be Piç.’’ dedim. Göz göze geldik. ‘’Neyse gittim bugün öğlen kayınvalideyle konuştum. Görmek istemiyormuş beni. Bekle sen ben yaparım sizin aranızı dedi. Bekleyeceğiz bakalım.’’

Tekin’in Sevim’le kavuşması hiç kolay olmamıştı. Tekin’in rahmetli kayınpeder Sevim’i vermeyince kaçırmıştık bir gece. Arka pencereden atladı dört kişi zor tuttuk. Gürültülere kayınpeder uyanmış çıktı kapıya elinde saçmayla. Yağmur gibi sıkıyor kafamıza. Arabaya zor attık kendimizi, bastık gaza. Yolda bir çevirme, Sevim’in kimlik memurlarda. Piç baktı paket olacağız bastı gaza, taktık peşimize polisleri. O sokak senin bu sokak benim kovalamaca. Çıkmaz sokağa girdik, küfür kıyamet indik. Sevim sarıldı Tekin’e bir daha dedi görüşemeyeceğiz. Vedalaştılar. Bir hafta sonra kayınpeder çağırdı bizi. Gittik. Nasıl kaçırdıysanız kızımı ondan daha gürültülü patırtılı düğün isterim dedi. Alasını yaptık Tekin’e. Yedi gün yedi gece ayık gezemedi semt.

Hepimizin gözünün önünden film şeridi gibi geçti yaşanılanlar. Tekin gülümsedi, ‘’bunu da hallederiz.’’ dedi. Piçe döndü. Az önce kızdığı için pişman, ‘’Sen ne yaptın okul işini?’’ diye sordu. Piç bir sigara daha yaktı. Olmamıştı yine belli. ‘’O Türkçeden daha iyi yapmam lazım olmuyor. Hayır konuştuğum dili bilmiyorum galiba şüphe ediyorum kendimden artık.’’ Dedi. Bu sefer kahkahalar havada uçuştu. Piçle göz göze geldik, göz kırptım. ‘’Halledeceğiz be oğlum tamam.’’ dedim.

Piçle ilkokulda birinci sınıfta sıra arkadaşıydık. Gerçek adı Mustafa. Okulda o kadar çok vukuatı vardı ki birinci sınıfta herkes piç demeye başlamıştı. Sonra birinci sınıfın bitiminde babasını kaybetti. Okuldan aldı annesi, inşaatlarda çalışmaya başladı, mendil sattı, araba yıkadı. Girmediği iş kalmadı anlayacağınız. Okuma yazmayı geç öğrendi de hayatı bizden daha iyi bilir. Hala tekler okurken, liseyi bitiriyor şimdi açıktan. Üniversite diploması da alacağım diyor. Türkçesi biraz daha iyi olsaydı kazanacaktı bu sene.

Son dubleleri pay ettim herkese. Herkes senkronize bir şekilde kadehi bir kere masaya vurup ortada buluşturdu. Biz nasıl içimizi döktüysek, nasıl döküldüysek yaprak misali yağmur başladı inceden. Yeşertecekti dökülenleri. Kiminin yağmura ihtiyacı vardı kimisinin güneşe. Kimi oksijeni sever, kimi gübreyi. Her canlı bir şekilde hayatta kalacak bir yol bulurdu.

Mahmut kıza kafayı takmış dedim ya, gitmiş konuşmuş kızla. ‘’Sen ciddi miydin okuma yazma bilmediğin konusunda?’’ demiş. Kız ciddi, Mahmut deli. Mahmut inat etti o kıza okuma yazma öğreteceğim diye. Geçen sahilde gördüm, Mahmut kızın dizine uzanmış yatıyor, kızın elinde hikaye kitabı Mahmut’a hikaye okuyor.

Tekin uzun süre Sevim’den ayrı kaldı. Mahkemeye kadar gittiler. Tekin inat etti boşanmayacak. Sevim tersliyor oğlanı. Koşturmaca arasında ne yaptıysa ne ettiyse ikna etti Sevim’i. Nikah bile tazeleyeceklermiş yazın. Bir yedi gün yedi gece daha ayık dolaşmayız artık.

Piç üniversiteye hazırlanmak için inat etti. Hazırlanması için güzel bir kurs bulduk. Kurs dışında da geldi hatırladığım kadar Türkçe çalıştırdım. Girdi çıktı sınava. Haftaya üniversite kaydını yapmak için İstanbul’a gideceğiz beraber. Yağan yağmur kimine oksijen oldu, kimine su. Bu da bizim yağmurumuzun hikayesidir.

19 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page