top of page
Ara
  • Uğur Hürcan

GEÇ KALINMIŞLIK

Hastane kapısından ilk önce adam çıktı. Gömleğinin sol üst cebinden sigarasını çıkarıp yaktı. Düşünceli görünüyordu, bir süre kızaran gözleriyle duvara baktı öylece. Sağ elinde yakmış olduğu sigarasını unutmuştu; sigara yavaş yavaş kül oluyor, uzayan küller rüzgarla birlikte yere savruluyordu. Çok sonra fark etti sigarasının bittiğini. Yere atıp yenisini yaktı. Kadın da çıktı hastaneden. Adamın arkasından dolaşıp yanında durdu. Sol elinde tuttuğu kağıtları sağ eline aldı. Sol eliyle yavaşça adamın elini tuttu. Adam kadının elinden kağıtları alıp incelemeye başladı. İnceledikten sonra kadına dönüp soran gözlerle baktı. Kadının gözünden bir damla yaş aktı. Adam elindeki kağıtları yere fırlattı. İkisi de kağıtları almadan yürümeye başladılar.

Eve gidene kadar hiç konuşmadılar. Düşünce dolu bir yürüyüştü ikisi içinde. Bundan sonra ne yapacaklarına dair ikisi de hiçbir şey bilmiyordu. Karısı öldükten sonra anılarla dolu olan bir evde yaşayamayacağını biliyordu adam. Bir taraftan da karısından kalan hatıraları bırakmak istemiyordu. Karısına soracaktı, onun isteğine göre hareket edecekti. Adam bu düşüncelere dalmışken kadın da kocasının onsuz nasıl yaşayacağını düşünüyordu. Ne yapardı onsuz, dayanabilir miydi ölüm acısına? Yaşayabilir miydi tek başına kocaman evde? Unutulabilir miydi onca hatıra?

Evin kapısını ardına kadar açtı adam. Önlerinde uzanıyordu bütün hatıralar. Attıkları her adımda bir anı vardı acısıyla tatlısıyla. O anılara zarar vermemecesine yavaşça yürüdüler. Salonda yan yana oturdular kanepeye. Karşılarında duran, fotoğraflarla kaplı duvara bakıyorlardı şimdi tüm sessizlikleriyle. Fotoğraflar konuşuyordu tek tek; Nikah masasında ‘’Evet!’’ diye bağırıyordu kadın tüm sevgisiyle, adamın gözleri ışıl ışıldı mutluluktan. Bir başka fotoğrafta fotoğraf makinesinin zamanlayıcısını tam ayarlayamadığı için son anda karısına sarılan adam ve adamın bu haline kahkaha atan kadının fotoğrafı vardı. Gençlik yıllarında çekildikleri fotoğraflar ve adamın askerde çektirdiği fotoğraflarla devam ediyordu duvar. Uzun süren sessizliği kadın bozdu; ‘’Kahve içer miyiz?’’ dedi sessizce. ‘’Balkonda içelim.’’ Dedi adam.

Kadın mutfakta kahveleri yaparken adam balkona geçti. Sokakta yürüyen insanları izliyordu. Öyle dalmıştı ki adam karısı balkona çıkınca toparlandı hızla. Kadının uzattığı tepsiden kahveleri alıp sehpaya koydu. Kadın tepsiyi içeriye koyup geldi. Adamın tam karşısına oturdu. Çok sonra adam kahvesinden bir yudum aldı. ‘’Ellerine sağlık’’ dedi bir damla gözyaşıyla. Kadına bakamıyordu bir türlü. Hiç böyle hissetmemişti adam. Utanma duygusu değildi hissettiği. Ayrılık korkusu ağır basıyor, bir yandan da karşısında duran karısının kokusunu şimdiden özlüyordu. Özlemdi adamın hissettiği. Güçlü görünmek istiyordu kadına karşı. Şimdiye kadar türlü zorluklara göğüs germişlerdi beraber. Ağlayarak göğüs geremezdi. Hemen pantolonundan mendilini çıkarıp gözyaşlarını sildi. Sildikten sonra bakabilmişti kadına. Kadının yanaklarından incecik bir yol izleyerek çenesinde donup kalmış iki damla gözyaşıyla karşılaştı. Umutsuzca bakan gözlere ulaştı o yolları takip ederek. ‘’Üstesinden geleceğiz.’’ Dedi kadına. Üstesinden gelinecek bir şey olmadığının farkındaydılar, ne kadar inanmasalar da el ele tutuştular umutla.

Günün geri kalanında bu konu hakkında konuşmadılar. Akşam olduğunda sarılarak yattılar. Yaşanılan acının ağırlığıyla ikisi de uykuya daldı. Sabah ilk kalkan kadın oldu. Kahve yapıp balkona geçti. Ölüm duygusunu kafasından atamıyordu bir türlü. Bu evin içindeyken mümkün değildi. Evin içinde attığı her adımda, eşyalara her dokunduğunda, kocasını her gördüğünde; bir an bile olsa atamıyordu kafasından bu duyguları. Gözleri dolmuştu. Lavaboda elini yüzünü yıkadı. Çay demlenmek üzereydi. Güzel bir kahvaltı hazırladı adama. Hem hazırladı hem ağladı. Gözyaşlarını silip yatak odasına gitti. Adam uyanmıştı çoktan. Kadının yattığı tarafa doğru dönmüş, kadının yastığına bakıyordu boş gözlerle. Yastığı ıslatan gözyaşlarından haberi yoktu kadının. Yatağın ucuna oturdu. Adam o zaman fark etti karısının geldiğini. Elleriyle yüzünü kapatıp gözyaşlarını sildi kadına belli etmeden. ‘’Bir gün uyandığımda yastığın boş olacak. İçeriden gelen yeni demlenmiş çay kokusu olmayacak. Bu evde sevdiğim kadın olmayacak. Seni unutmam ama ya sesini unutursam. Buna katlanamam.’’ Dedi adam karısına dönerken. ‘’Şimdiye kadar bir tek bile kötü anımız olmadı bu evde. Bu evde ayrı düşmek istemiyorum seninle. Yaşanılacak tek bir kötü anının bütün anılarımızı kirletmesinden korkuyorum.’’ Diye devam etti. Kadının gözleri dolmuştu. Titreyen sesiyle; ‘’Senle bunları konuşmak istiyordum bende. Bunca hatıranın arasında boğulmanı, acı çekmeni istemiyorum. Burada ölemem. Yaşadıklarımızı kirletemem.’’ Dedi. Yataktan kalkıp ağlayarak mutfağa geçti. Adam ne diyeceğini bilemeden kadının arkasından baktı öylece. Kalkıp elini yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa geçti.

Kahvaltıları bitene kadar hiç konuşmadılar. Uzun süren sessizliği kadın bozdu; ‘’Gidecek miyiz?’’ dedi. Adam kadına dönüp uzun uzun baktı. ‘’Gitmek istiyor musun?’’ diye sordu adam. Kadın; ‘’Buna ben karar vermek istemiyorum.’’ Dedi. ‘’Bu evde ölmeni istemiyorum.’’ Dedi adam. ‘’Bu evde ölmek istemiyorum.’’ Dedi kadın. Birbirlerine sarılıp ağlamaya başladılar. Bir süre öyle kaldılar. Adam geri çekilirken; ‘’Nereye gitmek istiyorsun?’’ diye sordu kadına. Kadın hiç düşünmeden ‘’İzmir’’ dedi. ‘’ Eski mahallemize taşınalım. İkimize de iyi gelecektir.’’ Adam bu fikri daha önce düşünmüştü. Karısının ne tepki vereceğini bilemediği için söz etmemişti. ‘’Benim de aklımda bu fikir vardı aslında.’’ Dedi gülümseyerek. ‘’ İzmir’deki arkadaşlara ulaşayım. Bize ev bakmaya başlasınlar. Zaman kaybetmeden gidelim.’’ Dedi. Telefonunu çıkartıp arkadaşlarını aramaya başladı. Üç kişiye haber vermişti İzmir’e döneceklerini. Kadının hastalığından bahsetmemişti onlara. Çok sevinmişti arkadaşları. Uygun bir ev bulup haber vereceklerdi.

İki gün sonra arkadaşlarından haber geldi. Eskiden oturdukları mahalleye çok yakın bir yerde büyük bir ev bulmuşlardı. Adam arkadaşlarına güvenip evi tutmalarını istedi. Eşyaları toplamaya başladılar. Bu işlem ikisi içinde sandıklarından zor olmuştu. Onca hatırayı bir anda bırakmak kolay değildi. İki gün içerisinde bütün eşyaları topladılar. Üçüncü gün nakliye firmasını çağırdılar. Eşyalar kamyona yüklenip yola çıktığında evin içinde adamla kadın baş başa kalmışlardı. ‘’Her şey çok hızlı gelişti. Pişman olmandan korkuyorum.’’ Dedi kadın. Adam kadına sarıldı; ‘’ Bu zamana kadar hiç pişmanlık yaşamadım. Sen İzmir’de mutsuz olursan pişmanlığı o zaman yaşarım.’’ Dedi. Bir süre birbirlerine sarılı kaldılar. ‘’Otobüsü kaçırmayalım. Çıkalım istersen’’ dedi adam. Kafasını sallayarak onay verdi kadın. Son bir kez odaları dolaştılar el ele. Evden çıktılar. Kapıyı kapatmadı ikisi de. Kapatamadılar.

Uzun bir yolculuktan sonra İzmir’e geldiler. Otogarda arkadaşları karşıladı onları. İlk önce yeni evlerine gittiler. Bavullarını bıraktılar eve. Evi gezdiler el ele. Beğenmişlerdi evi. Bundan sonra burada yaşayacaklardı. Nakliye firmasının gelmesine daha çok vardı. Dışarıya çıkıp kahvaltı ettiler. Fazla değişmemişti İzmir. Neredeyse her şey aynıydı, sadece gelişmişti. Akşama kadar el ele dolaştılar sokaklarda. Nakliye firması geldiklerini haber verdiklerinde eve geçtiler. Evin önündeki kamyonu gören arkadaşları da yardıma gelmişlerdi. Birkaç saat içinde eşyaları eve taşımışlardı. Eşyaları yerleştiremedikleri için arkadaşlarının ısrarı üzerine geceyi onlarda geçirdiler. Sabah erkenden kalkıp kahvaltı yaptıktan sonra da yeni evlerine gittiler.

Zaman kaybetmeden eşyaları yerleştirmeye başladılar. Adam yatak odasını, kadın da mutfağı yerleştirmeye başladı. Adam arada bir kadının yanına gidiyor, sarılıp öptükten sonra ona yardım ediyordu. Tekrar yatak odasına gidip eşyaları yerleştirmeye devam ediyordu. Kadını fazla yormak istemiyordu ama çok da üstüne gidip hasta olduğunu hatırlatmak istemiyordu. Acele etmiyorlardı, daha çok zaman geçireceklerdi bu evde. Yeni heyecanın tadını çıkarıyorlardı. Akşama doğru ikisi de yorgun düşmüştü. Salonun yerleştirmesini bir sonraki güne bırakıp akşam yemeği için dışarı çıktılar. Eve döndüklerinde direk yatağa geçtiler. Birbirlerine sarılıp uyudular. Kadın uzun süredir bu kadar huzurlu uyumamıştı.

Kadın sabah uyandığında kocası yatakta yoktu. İçeriden tıkırtılar geliyordu. Yatak odasının kapısını açınca çay kokusuyla karşılaştı. Yüzüne hüzünlü bir gülümseme oturmuştu. Mutfağa gitti. Kahvaltı masası hazırdı ama adam yoktu. Kadının gözlerinden bir damla yaş aktı, salona gitti. Adam erkenden uyanmış ve salonu yerleştirmişti. Kadın salona girdiğinde yerleri siliyordu. Kafasını kaldırıp karısına baktı adam. Karısının ağladığını fark etti. Yerden kalkıp kadının yanına gitti. Sarıldı ona kocaman. ‘’Artık ağlamanı istemiyorum. Bildiğimiz kötü şeyleri unutalım. Sıfırdan başlayalım. Kolay olmadığını biliyorum en azından deneyelim.’’ Dedi kadına. İkisi de ağlamaya başladı. Son kez ağladılar birlikte.

O günden sonra ikisi de düşünmemeye çalıştılar ayrılığı. Arkadaşlarıyla zaman geçirmeye başladılar bol bol. Sevdikleri aktiviteleri yapıyorlar, eğlenceli zamanlar geçiriyorlardı. İkisinin de aklında aynı düşünce vardı. Güzel vakit geçirmek için kötü bir şeyler mi olması gerekiyordu. Neden daha önce yapmamışlardı tüm bunları. Pişmandı ikisi de; tüm geç kalınmışlıklar için. Uzun bir süre aktivitelerine devam ettiler. Sürekli beraberdiler. İkisinin de bilmediği, hissedemediği bir şey vardı aslında. Kadın artık yorulmaya başlamıştı ve kadın farkında değildi.

Kadın bunu fark ettiğinde çok geçti. Vücudu bitkin düşmüş, ayağa kalkamaz olmuştu. Adam kadını devamlı yatırıyor, bütün işleri kendisi hallediyordu. Dinlenince iyileşeceğini düşündüler. Bir süre sonra adam endişelenmeye başladı. Kadını hastaneye götürmek istedi. Kadın sert bir şekilde karşı çıktı. İyileşecekti, kendi başına ayağa kalkacaktı. Bir daha hastanenin o hastalıklı kokusunu kaldıramazdı. Adam kadına hak verdi. Ne kadar istemese de kabul etti. Hastaneye gitmek yoktu. Kısa süre sonra kadının vücudunda ağrılar da baş göstermeye başladı. Geceleri ağrılar yüzünden uyuyamıyor, inliyordu acı acı. Adam hangi ağrı kesiciyi verdiyse işe yaramadı. Ağrısını dindiremiyordu karısının. Tek yapabildiği şey kadının isteklerine yerine getirmekti. Elinden başka hiçbir şey gelmiyordu. Yemeden içmeden de kesilmişti kadın. Adam ne yedirdiyse kadın direk çıkarıyordu. Adam çaresizce başında bekliyordu karısının.

Ağrılı ve sancılı bir gecenin sabahında adam uyanıp karısını kontrol etmek için yatak odasına gitti. Kadının rahat etmesi için bir süredir salondaki kanepede yatıyordu. Yavaşça yatak odasının kapısını araladı. Kadın ona doğru döndü yavaşça. ‘’İyi misin?’’ diye sordu yavaşça kadına. ‘’Kendimi iyi hissediyorum bugün. Karnım aç bir tek. Bana çorba yapar mısın?’’ dedi adama. Adam sevinmişti kadının iyi hissetmesine. Uzun süredir bu günü bekliyordu. ‘’Hemen yapıyorum.’’ Dedi karısına. Yüzüne gülümseme oturmuştu adamın. Kapıyı kapatıp mutfağa gitti. Kadının en sevdiği çorba olan mercimek çorbasını yapacaktı. Dolabı açtığında malzemelerin eksik olduğunu fark etti. Karısına markete gidip geleceğini haber verip çıktı evden. Hızlı hızlı alışverişi yapıp döndü eve. Çorbayı yaparken karısının iyileştiği günleri düşledi adam. Karısı bir iyileşsin de başka hiçbir şey istemiyordu.

Çorbayı yapmıştı adam. Bir süre soğumasını bekledi. Karısı çorbayı sıcak sevmezdi. Çorba ılınınca bir tepsi hazırladı. Bir kaseye çorba koydu. Tepsinin tam ortasına çorbayı koydu. Alışverişe gittiğinde gül de almıştı. Güllerle süsledi tepsiyi. Kadının hoşuna gidecekti güller. Adam tepsiyle birlikte yatak odasına gitti. Kapıyı yavaşça araladığında kadının uyuduğunu gördü. Kadını uyandırmak istemedi. Önceki gece sabah kadar uyuyamamıştı kadın. Ağrısız, sızısız bir uyku çekiyordu kadın. Mutfağa geri gitti yavaşça. Çorbayı geri döktü tencereye. Karısı uyandığında ısıtıp götürürdü. Tepsideki gülleri de olduğu gibi bıraktı. Karısının yanına gidip kadının uyanmasını beklemeye başladı. Kadının uyanmayacağını anlamadı adam. Bekledi. Kadının uyanmasını bekledi. Çorba bozuldu. Güller soldu. Adam bekledi.

39 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page